skip to main |
skip to sidebar
BEBEK GELDİ HOŞ GELDİ
YENIDOĞAN YAŞAMA UYUM GÖSTERIYOR...
Yeni bir bebeğin dünyaya gelişi ne kadar heyecan verici ve dramatik bir olaydır. Ilk çığlığı ağlama izler,ardından da bekleyenlerin sevinç çığlıkları duyulur. Bebek doğunca neden bağırır? Bebeğin başı doğum yolunda baskı altındadır. Bu baskının nedeni hem doğum yolunun hem de uterusun kasılmalarıdır. Zaman zaman bu baskıya bağlı olarak oksijen yetmezliği oluşur. Çoğu kez bu yetmezlik dayanılabilir sınırlarda olup iyi gelişmiş bir Can için sorun yaratmaz. Oksijensizliğe neden olan olayların başında uterus duvarının doğum eylemi sırasında ardı ardına kasılması ve damarların sıkışması gelir. Plasentaya giden kan akımı ve dolayısı ile Can'a giden oksijen miktarı azalır. Aynı zamanda göbek kordonu da sıkışır. Bu arada plasenta da yavaş yavaş uterus duvarından ayrılmaya başlar. Ama yine de Can doğana kadar nefes almak için bir çaba göstermez. Çünkü henüz Anne karnındadır ve oksijen azaldığı zaman solunum hareketlerini durdurur.
Can çok akıllıdır. Beynidoğumdan önce soluk almasını engel olur. Ayrıca soluk almasını engelleyen bazı yardımcı sistemleri de vardır. Bunların başında prostaglandinler(PG)adlı harika maddeler gelir. Doğum eylemi sırasında hem Anne'nin hemde Can'ın kanında PG miktarı artar. Bu artış Can'ın solunum çabalarını engeller. Aksine PG yapımının engellenmesi solunum hareketlerini başlatır. Doğa yine önlemini almıştır ve Can'ın doğum yolunda soluk alışı engellenmiş ve yaşamı tehlikelerden korunmuştur. PG' ler ne kadar harika maddeler! Hem Can'ı bir an önce dış dünyaya göndermek için gayret gösteriyor, hem de onu tehlikelerden koruyorlar. Can yanlışlıkla doğum yolunda nefes alsa ciğerleri kan, koyu salgı ve sularla dolacaktı. Doğunca alacağı ilk nefeste tüm bu maddeler ciğerlerine kaçar ve ciğerler tıkanır. Soluk almak çok güçleşir. Yenidoğan akciğerleri mikropların istilasına uğrar. Can'ın başı doğum kanalından çıktığı anda yepyeni bir dünya ile karşı karşıyadır. Göbek kordonu kesildiği anda plasentadan gelen PG'ler ortadan kalkar. Böylece soluk almayı engelleyen bir etken ortadan kalkar. Sadece beyin karar verir artık soluk alınıp alınmayacağına. Bu arada dış ortam içerisine göre çok soğuktur. Başındaki baskı kalkmıştır. Artık oksijensizliğe karşı farklı tepki vermesi gerekir. Beyin yaşamak için akciğerleri çalıştırmalıdır. Dalga geçilecek zaman yoktur. Bakalım idmanlar işe yaramış mı? Can son haftalarda dış ortama hazırlık yapmıştır. Şimdi bu hazırlıkların test edilme zamanı gelmiştir. Artık kalbinin plasentaya kan pompalaması gerekmez. Kanın akciğerleri pas geçerek kısa yollardan geri dönüşü engellenmelidir. Can'ı uterus içinde yaşatan sistem ve stratejiler artık bağımsız bir birey olan bebek için geçerli değildir. Ilk soluk. Yaşamsal, güvenilir, bağımsız bir hareket. Yaşamımızın hiç bir döneminde alınan ilk soluk kadar büyük başka bir ziyafet yoktur. Tam bir ziyafettir ilk soluk. Sevgili Can, ilk nefesini başaramazsa yaşamında başka hiçbir şey başaramayacaktır. Ilk soluk ile akciğerler açılır, hava ile dolar. Kalbin karıncıkları arasındaki delik kapanır. Göbek kordonundaki damarlar büzülür. Büyük damarlar arasındaki kısa yol kapanır. Tüm delikler kapanır... Hava akciğerlerdeki minik kesecikleri açar. bu açılma ancak olgunlaşmış akciğerde mümkündür. Oksijenin akciğerlerdeki damarların gevşemesini ve kanla dolmasını sağlar. Kanın akciğerlere akması, kısayoldan büyük ana atardamara kaçışı engeller. Akciğerlerden temiz kan döner artık kalbe. Bu kan sol kalbe döner. Sol kalbe fazla kan dönünce artık sağdan sola kan akımı olamaz. Ve her iki karıncık arasındaki delik kapanır. Çünkü deliği kapatacak büyüklükte bir kanat uterusta iken kalbin sol tarafına doğru açılmıştır. Ama sol taraf baskın çıkınca kanat sağa itilir ve delik tıkanır. Bu kanat bir kaç hafta içinde etrafındaki dokuya sıkı sıkıya kaynar, bir daha açılmaz. Ancak bazan ya delik büyüktür, ya da kapak küçüktür ve sürekli olarak delik açık kalabilir. Ikinci delik akciğer ile ana atardamar arasındaki kısa yoldur. Akciğerlere kan dolunca akciğer tarafında basınç düşer. Bu durumda kısa yolda kan akımı tersine döner. Yani atardamar tarafından akciğer tarafına akış olur. Atardamardaki kan bol oksijenli kandır. Işte bu bol oksijen kısa yolun duvarlarını büzer ve tıkanmasına neden olur. Bu tıkanma doğumdan sonraki birkaç saat içinde oluşur. Işte vücudun mucizeleri. Oksijen gibi basit bir madde tüm sistemin düzenlenmesinde birincil rol oynuyor. Akciğerlerdeki damarları gevşetip kan ile dolmasını sağlıyor. Tehlike yaratacak damarlarda ise tıkanmaya neden olur. Eğer akciğerler yeterli olgunlukta değilse bebek yeterli oksijeni alamaz. Bu durumda her iki deliğin kapanması mümkün olmaz. Sanki bebek yeterli oksijeni plasentadan almak için delikleri açık tutar. Ama ne yazıkki artık plasenta yoktur. Kordon kapanmış, plasenta çoktan atılmıştır. Bu nedenle solunum sıkıntısı olan yeni doğanlara bol oksijen verilmesi gerekir. Bu oksijen deliklerin kapanmasını sağlar. Akciğerlerin iyi açılması için sürfaktan denen bir maddenin keseciklerin iç yüzünü kaplamış olması gerekir. Bu ancak son haftalarda artar. Sürfaktanın yapımını kortizol arttırır. Bu madde doğumun başlamasına yakın kanda artar. Böylece doğumun kendiliğinden başlaması akciğerlerin gelişmesini de sağlama almış olur. Yine kortizol Can'ın tiroid hormonlarını uyarır. Bu uyarı ile dış ortamdaki soğuk havaya uyum sağlanır. Çünkü tiroid hormonu vücut ısısını arttırır. Yeni dünya, yeni beceriler ister... Dış ortamda oksijen beş kat fazladır. Bu fazla oksijen beyin ve sinir hücrelerinin çok daha etkin çalışmasını sağlar. Bebek davranışlarını Anneden besin alacak şekilde ayarlamak zorundadır. Yoksa aç kalır. Can içerdeyken bir sorun yoktu. Tüm ayarlamaları plasenta Can'ın lehine yapıyordu. Anne'de bir madde yetersiz bile olsa bu Can'ı pek ilgilendirmezdi. Plasenta ne yapar eder o maddeyi yeteri miktarda Can'a gönderirdi. Yine atık maddeleri Can'ın kanından temizlerdi. Halbuki dışarda iş başa düşmüştür. Bir kere yiyecek maddeleri Bebeğin mide bağırsak sistemine girmek zorundadır. Sindirim sistemi bir plasenta kadar iyi ayarlama yapacak olgunlukta değildir. Yine böbreklerde ciddi ayarlamalar yapamaz. Bu nedenle hem giren besinin kalitesi hem de miktarı bu yetersiz ama olgunlaşacak olan organların dayanabileceği düzeyde olmalıdır. Işte anne sütünün yapısı, sindirilme özellikleri ve su oranı hep bu organları yormıyacak şekildedir.
Yenidoğanı ısıtalım... Yeni doğan bebek doğumla beraber solunumunun başlaması, kalp dolaşımının normal yetişkinlerdeki şekle dönmesi ile dış ortama uyum sağlar. Doğumdan sonra bebeğe en önemli yardım ortam ısısını uygun düzeyde tutmaktır. Bebeği hiç vakit geçirmeden anne sütü ile beslemeye başlamak gerekir. Doğumdan sonra vücut ısısının düşmesi bebeğin dış ortama uyumunu gücleştirir ve enerji ihtiyacını artırır. Bu nedenle bebeği vücut ısısı düşüklüğünden korumak için doğum odasının ısısının 22-27 derece civarında bulunması, bebeğin doğar doğmaz ısıtılmış havlular ile kurulanması, ısıtıcı altında gerekli ilk değerlendirmeden sonra uygun giysilerin vakit geçirmeden giydirilmesi gerekir. Zamanında doğmuş ve normal kilodaki sağlıklı bir yeni doğanın bulunduğu odanın ısısı bebek giyimli olduğu halde 22-24 derece olmalıdır. Bebek hemen kilo almaz... Zamanında doğan, normal bir yeni doğanın ortalama ağırlığı 3500 gm dır. Normal bebeklerin % 95'i 2500 ile 4250 gm arasında bulunur. 2500 gm altındaki bebekler doğum haftalarına göre olmaları gerekenden düşük ağırlıklı bebekler olarak kabul edilirler ve bu bebeklerin enerji depoları yeterli olmadığı için erken beslenmeleri çok önemlidir. Bebeklerin doğum kiloları Anne'lerin vücut yapıları ile de ilişkili bulunmuştur. Iri yapılı Anne'lerin bebekleri genellikle daha kilolu doğmaktadır. Hayatın ilk 3-5 gününde zamanında doğmuş bebekler doğum ağırlıklarının % 5 kadarını kaybederler, ve 8-12. günlerde doğum kilolarına ulaşırlar. Bu kayıp normal kabul edilmekle beraber erken ve yeterli beslenmenin başlatılması ile kayıp azalmaktadır. Bebekler bundan sonra ilk aylar genellikle günde 20-40gm kadar kilo alırlar. Zamanında doğan bir bebeğin ortalama boyu 50 cm, baş çevresi ise 35 cm dir. Bebeklerin %97 'sinin baş çevresi 33-37 cm arasında bulunur . Baş çevresinin normalin altında kalması, beyin gelişiminde gerilik, aşırı büyümesi ise beyin boşluklarında normalden fazla beyin omurilik sıvısının toplanmasına işaret eder. Bu nedenle baş çevresi ölçümleri boy ve kilo ile beraber ilk yıl her ay düzenli olarak yapılmalıdır.
Yeni doğan bebeğin cildi doğumdan hemen sonra kırmızımsı mavi renktedir, bir kaç saat içerisinde kırmızı-pembe renge döner. El ve ayakların ise ilk gün içinde mor olması anormal sayılmaz, bununla birlikte el ve ayakların belirgin mor ve soğuk olması durumunda bebeğin vücut ısısı kontrol edilmeli ve uygun ortam ısısı sağlanmalıdır. Yeni doğan bebeğin derisi verniks kazeoza denilen yağ tabakası ile örtülüdür. Bu yağ tabakası hem bebeğin ısı kontrolünü sağlamaya yardım eder hemde deriyi dış etkilerden korur. Bu nedenle yüz bölgesi dışındakiler silinmemeli, verniksin bir iki gün içerisinde kendiliğinden kaybolması beklenmelidir. Bebeğinizi gün ışığında inceleyin... Yeni doğanda hastalık belirtisi olabilecek morarma, döküntü, daha sonra ayrıntılı olarak sözünü edeceğimiz sarılık ancak bebeğin cildinin gün ışığı veya aydınlık ortamda gözlenmesi ile fark edilebilir. Bu nedenle anne bebeğini iyi ışık alan bir ortamda günde birkaç kez gözlemelidir. Yeni doğan bebekte baş kemiklerinin üst üste binmesi ve kafa kemiklerinin yumuşak oluşuna bağlı olarak başta şekil bozuklukları normaldir ve bir kaç gün içerisinde düzelir. Yenidoğan ne görür, ne duyar? Yenidoğan bebeğin duyu organları genellikle iyi gelişmiştir. Görme yeteneği doğumdan itibaren vardır. Bebek parlak ışıkta gözlerini kapar. Bazen göz hareketleri düzenli değildir ve şaşılık gözlenebilir. Ancak kayma sabit ise bu durum normal kabul edilmemeli ve göz hastalıkları uzmanına başvurulmalıdır. 1-2 haftalık bebek eşyayı kısa süreli ve ancak 45-90 derece kadar takip etmeye başlar. Bebeğin işitme duyusu ise sesli uyarıya bebeğin sıçrayarak, ağlayarak cevap vermesi veya emmekte olan bir bebeğin emmeye ara vermesi ile anlaşılabilir. Sağlıklı bir yeni doğanın solunumu düzenlidir. Inleme, hırıltı, morarma hastalık belirtisi olabilir ve bir çocuk hekimince kontrolü gerektirir. Meme bölgesinde sıklıkla gözlenen şişlikler normaldir ve bir kaç haftada kendiliğinden geriler. Ovulmamalı ve sıkılmamalıdır. - Ilk dışkılama, ilk idrar... Bebeğin dışkısını ilk 48 saat içerisinde yapması beklenir. Bebeklerin bir çoğu mekonyum denilen koyu yeşil yapışkan dışkıyı ilk 24 saat içinde yapar. Anne sütü alan bebeğin dışkısı 3-4. günlerde parlak, altın sarısı renge dönüşür. Dışkılama sayısı bebekten bebeğe değişkenlik gösterir. Günde 8-10 kez dışkılayan bebekle gün aşırı dışkılayan bebek normal gelişem gösterebilir. Anne sütü alan bebeklerin çoğu dışkılarında küçük beyaz gıda parçacıklar bulunan dışkı yaparlar. Bebeklerin bir çoğu ilk 24 saat içerisinde idrar yaparlar. Yenidoğan döneminde idrardaki ürat kristallerine bağlı olarak bezde turucu pembe renkli leke görülebilir bu endişe duyulacak bir durum değildir bir süre sonra kaybolur. Yenidoğanda cinsel organlar.. Zamanında doğan erkek bebeklerin büyük çoğunluğunda yumurtalıklar torbalara inmiştir. Ancak % 2-10 kadarında inmemiş bulunabilir . Birinci yıl sonunda hala inmemiş ise çocuk cerrahına başvurulmalıdır. Ilk 3-4 ayda torbalarda, fazla sıvı toplanmasına bağlı şişlik normal kabul edilir. Çoğu zaman kendiliğinden düzelir. Devam ederse doktora baş vurulmalıdır. Sünnet derisinin dar olması normaldir ve eğer bebek idrar yapmakta güçlük çekmiyorsa deriyi zorlamamak gerekir. Kız bebeklerde vaginadan koyu, beyaz bir akıntının gelir. Bu durum bazen 1-2 hafta sürer. Bazende anneden geçen hormonlara bağlı olarak az miktarda kanlı akıntı görülebilir. Bu kanama bir hastalık belirtisi değildir Çocuk hekimi bebekte kalça çıkığı kontrolü yapar. Kalça gelişiminin normal olabilmesi için kundak yapılmamalı ve geniş ara bezi kullanılmalıdır.
Yeni doğan sarılığı nedir? Yeni doğanda sarılık, en sık karşılaşılan sorunlardan biridir. Ilk hafta içinde zamanında doğmuş bebeklerin % 50 sinde, erken doğan bebeklerin %85 inde sarılık ortaya çıkar. Yeni doğanda sarılığın nedeni bebeğin kanında bilirübin denen bir maddenin fazlalaşmasıdır Bebek kanındaki bilüribin nereden gelir? Kanda yaşam süresini dolduran alyuvarlar parçalanır, ortaya bazı maddeler çıkar . Bunların başında bilüribin vardır. Bu madde karaciğerde bir takım işlemlerden geçtikten sonra safra aracılığı ile bağırsaklara geçer ve dışkı ile atılır. Böylece kanda bilüribin düzeyleri değişmez. Yeni doğanda bilüribin düzeyleri 2-4 mg/dl kadardır. Bilüribin düzeyi 5mg /dl yi aştığında sarılık fark edilir hale gelir ve ilk olarak göz akları sararır. Kan bilüribin düzeyleri ile sarılığın vücuttaki dağılımı arasında iyi bir uyum vardır. Bilüribin 5-8m/dl olduğunda sarılık baş ve boyundadır, 8-10mg/dl de gövdenin üst kısmında, 10-13 mg/dl de gövdenin alt kısımlarında, 13-16 mg/dl de kol ve bacaklarda izlenir. El ve ayaklara kadar inmiş sarılıkta bilirübinin 20 mg /dl civarında olduğu düşünülür. Ancak bu değerlendirme klinik deneyim gerektirir ve yanılmalara neden olabilir. Bu nedenle şüpheli her durumda laboratuarda kanda bilüribin ölçtürmek en uygunudur. Fizyolojik sarılık nedir? Yeni doğan bebeklerin bir çoğunda bilüribin düzeyleri yükselir. Bu geçici yükselmeye fizyolojik sarılık denir. Yeni doğanın alyuvar hücreleri daha kısa ömürlüdür. Karaciğerde işlemden geçirilecek bilüribin yükü fazladır. Yeni doğanın karaciğeri de henüz bu bilüribini işleyecek durumda değildir. Böylece fizyolojik sarılık meydana gelir. Erken doğan bebeklerde sarılık daha sık ve şiddetli görülür. Fizyolojik sarılık genellikle doğumdan sonraki 2-3. günlerde ortaya çıkar ve 7-10 günde kaybolur. Erken doğan bebeklerde sarılığın ortaya çıkması daha geç olurken kaybolması da geç olur. Kaybolma en son göz aklarında olur. Fizyolojik Sarılıkta bilüribin düzeyleri zamanında doğanarda 12mg/dlyi, erken doğanlarda 15mg/dl yi geçmez. En başta kan uyuşmazlığına bağlı sarılıklar görülür. Kan hücrelerinin bazı yapısal bozuklukları da sarılığa neden olabilir. Yeni doğan sarılığı tedavisi mümkün olan bir hastalıktır . Ancak çok fazla artmış bilüribin beyine geçerek kalıcı harabiyet yaptığından hekim tarafından dikkatle izlenmesi gereklidir. Sarılığın tedavisi... Sarılığın tedavisi bilüribin yüksekliğine yol açan sebebi ortadan kaldırmaya ve beyin harabiyetini önlemeye yöneliktir. Bilüribin düzeylerini belirlenen düzeylerin altında tutmak için öncelikle bebeğin yeterli sıvı ve kalori almasını sağlamak gerekir. En sık fototerapi denen ışık tedavisi uygulanır. Bu tedavi ile bilüribin, ışık etkisi ile vücuttan kolay atılabilen, suda erir hale getirilir. Zamanında doğan bir bebekte fototerapi bilüribin düzeyi 15mg/dl yi aştığında uygulanır. Tedavide son basamak kan değişimidir. Kan değişimi genellikle kan düzeyi 20mg/dl yi aştığında uygulanırsa da, kan değişimi için konulan sınırlar bebeğin doğum haftasına, doğum kilosuna, sarılığın nedenine ve bebekte mevcut ilave hastalıkların varlığına bağlı olarak değişmektedir Bebeklerin bir çoğu meme emerken bir miktar hava yutarlar. Karında emilen sütle beraber şişlik meydana getiren bu durum bebeği rahatsız eder. Çoğu bebekler sıklıkla beslenmenin sonunda rahatça gaz çıkarır. Çoğu bebek gaz çıkarma sırasında emdikleri sütün bir kısmını çıkarır. Bu bir hastalık belirtisi değildir. Beslenmeden bir süre sonra peynir kesiği gibi olan kusmalarında, eğer bebek sağlıklı ise ve kilo alımında sorun yok ise üzerinde durulmamalıdır. Tehlike işaretleri... Bebek çok fazla ve sürekli kusuyorsa, kilo alımı yeterli değilse ve bebekte kusma ile beraber başka olağan dışı belirti var ise doktora başvurulmalıdır. Özellikle 2-3 haftadan sonra fışkırır gibi bol kusmalar mide ile oniki parmak bağırsağı arasında tıkanıklık belirtisi olabilir. Her yaşta bebek için yeşil safralı kusma barsak tıkanıklığına bağlı olabilir. Ateş ile beraber kusma ve beslenme güçlüğü infeksiyon hastalığında görülebilir. doğuştan bazı hastalıklarında ilk belirtileri kusma olabilir. Özetlenecek olursa çoğu kez kusma, hastalık belirtisi olmaksızın bir süre sonra azalmaktadır. Ancak çok kusan bebekler doktor gözetimi altında olmalıdır. Bebeğin Yatışı... Bebeği daima sırtüstü yatırın. Karın üstü yatırılan bebeklerde ani beşik ölümü denilen acı olayla karşılaşma olasılığı vardır. Yatak odasının sıcaklığı 18-20 derece olmalıdır. Ince hafif battaniyelerle bebeğin ısısı ayarlanabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder